Türk Eğitimi’nin Kısa Bir Hülasası-1

       

İslamiyet Öncesi Türkler’de Eğitim

 

            “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”

-Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk

 

Öğrenmek ve öğretmek, dolayısıyla öğretmenlik insanlık tarihi ile yaşıttır. Tüm yaratılış hikayeleri bir öğrenme sürecini de içinde barındırmaktadır. Bazen Allah tarafından insana bazen insan tarafından insana gerçekleşen bu süreçler kuşkusuz bizi tek bir noktaya sevk etmektedir; Öğrenmek insanın doğasındaki en temel güdülerdendir.

Bu yazıyı yazmaktaki amacımız, tarihimizde ve kültürümüzde yapısı değişse de vasfı milleti her daim iyiye, güzele iletmek olan eğitimimizin toplumumuzdaki yansımalarının kısa bir hikayesini sunmaktır.

Türk tarihinde eğitimi ve eğitimciliği genel olarak İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki başlık üzerinde incelemek konunun anlaşılabilir olması açısından daha kolay bir yöntem olarak görülebilir. Bu yazımızda daha çok İslamiyet öncesi dönemde Türk  Devletleri’nde eğitim üzerinde duracağız.

Bilindiği üzere Orta Asya Türk Devletleri’nde intizamlı bir eğitim müessesi bulunmuyordu. Çocukların eğitimi özellikle ailede veriliyordu. Nitekim Türk aileleri tarihsel olarak bakıldığında yapısı itibariyle ciddi birer eğitim kurumu hüviyeti taşımaktadır. Göçebe toplumlarda bulunması gereken genel özellikler ile Türk gelenek ve göreneklerinin derinlemesine öğretildiği aile kurumu, bu eğitimi gelişigüzel değil, neredeyse sistematik bir şekilde vermektedir.

Türk eğitiminin Orta Asya safhasında en önemli kısmı şüphesiz ki harp alanı oluşturuyordu. Hem gelenek ve göreneklerde hem de göçebe bir toplum olmanın temel gereksinimlerinde iyi bir asker olmak önemli bir koşuldur. Bunun için Türk toplumunda kız-erkek fark etmeksizin tüm çocuklar at binmeyi, kılıç kullanmayı ve nizam içerisinde savaşmayı küçük yaşlardan itibaren öğrenmekteydi. Bu eğitim, geneli aile tarafından verilen bir eğitimdi. Ayrıca bu eğitim çıkarılacak bir sonuç da Türkler de kadın-erkek ayrımının olmadığıdır.

Pek tabi bu fiziksel eğitim dışında verilen ciddi bir “değerler eğitimi” de mevcuttur. Türk töresinde yardımlaşma, sadakat, saygı, cömertlik, merhamet ve birlik-beraberlik çağlar boyu önemli olgular olmuştur. Bu hasletler özel bir meziyet değil, toplumun her kesiminde bulunması zorunlu bir hal olarak görülmüştür. Türk toplumunda bu değerlerin gelecek nesillere aktarılması ve yerleşik bir hal alması, bireylerin eğitiminde en çok önemsenen konuların başında geliyordu. Bize, eski Türk topluluklarına dair en net bilgileri veren Orhun Abideleri gibi metinlerde bu hasletler her daim övülmüş ve toplumun geneline atfedilmiştir.

Bu eğitimler de ailede gerek sözel olarak hikmetlerinin anlatımıyla,gerek rol-model olarak gerekse kolektif bilincin etkisi ile ilk gençlik yıllarına kadar detaylı bir şekilde bireye yerleştirilmiş oluyordu. Bu yüzden Türkler, kısa sürede az sayıda bir insan sayısı ile birçok başarıya imza atıyorlar, Orta Asya’da Çin’e rakip olma hatta onları geride bırakabilme başarısı gösterebiliyorlardı..