Batı Trakya Türkleri ve Yunanistan’ın İhlalleri

Batı Trakya; 1913’te kaybedilen, Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı, bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan ve Avrupa sınırında komşumuz olan bölgenin adıdır. Gerek tarihi bağlar, gerekse coğrafi yakınlık icabı, Batı Trakya bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti nezdinde daima önemli bir yeri olmuştur.

Batı Trakya Türklerinin hakları, 1830 Londra Protokolü ve 1881 İstanbul Sözleşmesi’nin 1913 Atina Antlaşması ile teyit edilmesiyle garanti altına alınmış; bilhassa Türkçe eğitim ve dini özerklik konularında Batı Trakya Türkleri lehine güçlü düzenlemeler kabul edilmiştir. Lozan Barış Antlaşması ile de Batı Trakya Türkleri “azınlık” olarak tanımlanmış ve sahip oldukları haklar yinelenmiştir. Bununla birlikte Lozan Barış Antlaşması md.45 hükmü gereği Yunanistan; Türkiye’nin kendi topraklarındaki gayrimüslim azınlıklara tanıdığı haklara mukabil hakların Batı Trakya Türkleri için de sağlanacağını kabul etmiştir. Varılan noktada Batı Trakya Türklerinin hukuki statüsünü şekillendiren üç grup belge vardır. Bunlar: Yunanistan’ın iç mevzuatı, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili anlaşmalar (Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olması hasebiyle İmparatorluk döneminde yapılan anlaşmaları da kapsar) ve insan hakları ile azınlık haklarını kapsayan uluslararası hukuk. Ayrıca zikredilmelidir ki Lozan Barış Antlaşması müzakereleri esnasında Türk tarafının Batı Trakya için self-determinasyon talebi, İngiliz baskısı ile reddedilmiş; böylelikle Batı Trakya’nın gelecekte Hatay ile aynı şekilde anavatana bağlanmasının önüne geçilmiştir. Devam eden süreçte, Yunanistan ikili anlaşmalar ve insan hakları ile azınlık haklarını kapsayan uluslararası hukukun hilafına iç hukuk düzenlemeleri yapmak suretiyle Batı Trakya Türklerinin haklarını sürekli ve şiddetli bir şekilde ihlal etmektedir. Bu ihlaller bugün de devam etmektedir.

Eğitim Boyutu

Eğitim, azınlıklar açısından hayati önemi haiz bir meseledir. Dilin, kültürün, bütünüyle bir kimliğin korunmasının temel aracı eğitimdir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili anlaşmalar, Batı Trakya Türklerinin Türkçe ve Yunanca eğitim alacağını karara bağlamıştır. Bu bağlamda Lozan Barış Antlaşması’nın md. 40 hükmü de Türkiye’deki gayrimüslim azınlığın masrafları kendilerine ait olmak kaydıyla kendi dillerinde eğitim yapabileceği ve kendi dillerini serbestçe kullanabileceğini hükme bağlamıştır. Daha önce ifade edildiği gibi, yine antlaşmanın hükmü gereği Yunanistan bu hakkı kendi ülkesindeki Batı Trakya Türk azınlığına sağlamakla mesuldür. Bununla birlikte Yunanistan, iç mevzuatındaki çeşitli ve karmaşık düzenlemelerle Türk azınlığın bu hakkı kullandığı müesseseleri etkisizleştirmiş ve doğrudan bakanlığa bağlamak suretiyle Türk azınlığın eğitim hususundaki özerkliğini fiilen ve hukuken ilga ederek; pozitif hakların kullanılmasını imkansızlaştırmıştır. Yunanistan bunun yanında 1951 yılında imzalanan Kültür Antlaşması ve 1968’de imzalanan benzer içerikli protokoller neticesinde; Türkiye, Batı Trakya Türklerinin eğitim müesseslerinde çalışmak üzere bölgeye yeterli donanıma sahip öğretmenler göndermeye başlamıştır. Bununla birlikte devam eden süreçte Yunanistan, yine çeşitli iç hukuk düzenlemeleri oluşturmak ve bunlara dayanmak suretiyle bu öğretmenlerin bölgeye gelmesini önemli ölçüde engellemiş ve devamında Batı Trakya Türklerini, yine iç hukuk düzenlemeleriyle, yeterince donanıma sahip olmayan öğretmenlere mahkum bırakmıştır. Bununla birlikte Türkiye’den görevlendirilmeye devam edilen az sayıdaki öğretmen, 1991 yılında tek taraflı Yunan kararıyla hepten kısıtlanmıştır. Ayrıca Yunanistan, iç hukuk yoluyla zorunlu tuttuğu anaokulu eğitiminde Türk azınlığın ihtiyaçlarına cevap verecek müesseselerin kurulması çağrılarını göz ardı ederek; uluslararası anlaşmalar ve insan hakları ile azınlık hakları çerçevesindeki uluslararası hukuk belgelerini hiçe saymaya devam etmektedir. Türk öğrencilerin yer yer ilkokula kayıtlarının engellendiği de raporlanmıştır. Bu bağlamda Yunanistan’ın uluslararası toplumun birincil müesseselerinden olan diplomasi ve antlaşmalarla oluşan uluslararası hukuka saygı göstermeyişi, amiyane tabirle sözünde durmayışı, Trakya’daki barış ve güvenliği ciddi şekilde tehlikeye sokmaktadır.

Siyasi ve Dini Boyut

Batı Trakya Türklerinin siyasi temsili meselesi Yunanistan’daki seçim barajı nedeniyle Yunan siyasi partilerin insafına bırakılmış bir meseledir. Dr. Sadık Ahmet’in 1980’li yılların sonunda gerçekleştirdiği siyasi girişim ve “Hak İstiyoruz, Lütuf Değil!” ifadesiyle özetlenebilecek siyasi kampanya; seçimlerin yenilenmesi ve Dr. Sadık Ahmet’in şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesiyle akamete uğramıştır. Bugün Batı Trakya Türkleri, çeşitli Yunan siyasi partilerinin çatısı altında sınırlı bir şekilde, “lütuf” bağlamında temsil olunmaktadır. Batı Trakya Türklerinin yaşadığı idari birimlerin yoğun Yunan nüfusun yaşadığı merkezlere bağlanmasıyla seçim bölgeleri üzerinde gerçekleştirilen ince mühendislik faaliyetleri ile Türk azınlığın yerel idareler seviyesinde dahi temsil edilmemesi amaçlanmıştır. AİHM tarafından Yunanistan’ın, Türk azınlık özelinde toplantı ve dernek kurma özgürlüğünü ihlal ettiği tespit edilmiştir.

Yunanistan bu faaliyetlerinin yanında 1985’ten itibaren pasaportlar üzerinde yaptığı çeşitli keyfi düzenlemelerle, pasaport verilmesi hususunda Türk azınlığa yönelik ayrımcı bir tutum gerçekleştirmiştir. Bu ayrımcı tutumun nedeni Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun, vatandaşlıktan çıkarılmayı düzenleyen 19. Maddesini Türk azınlık üzerinde uygulamaktır. Türk azınlığa verilen pasaportlar üzerindeki “dönüş” ibaresinin kaldırılması ve devamında Yunanistan dışına çıkan Batı Trakyalı Türklerin Yunanistan’a dönme niyetinin olmadığı iddiası ile vatandaşlıktan çıkarılması şeklinde işleyen bu ayrımcı tutumun nedeni Yunanistan’ın Batı Trakya Türk nüfusunu azaltmak istemesidir. Her ne kadar yapılan düzenleme Yunan iç hukukuna “uydurulmuş” olsa da hiçbir açıdan hukuki değildir. Bu uygulama her şeyden evvel belirli bir etnisitenin vatansız bırakılması için Yunan devleti tarafından sistematik olarak geliştirilmiştir ve bu hâliyle Nazi Almanyası’nın Yahudi nüfusu vatansız bırakıp, hukuki kişiliklerini yok edip, devamında her türlü uygulamaya ve nihayetinde soykırıma maruz bırakmasını korkunç bir şekilde hatırlatmaktadır.

Yunanistan’ın gerçekleştirdiği ihlallerin belki de en görünür olanı atanmış müftü problemidir. İkili anlaşmalar ve bu ikili anlaşmaların iç hukuka yansımış düzenlemeleri çerçevesinde Batı Trakya Türkleri, kendi müftülerini tayin etme hakkına sahiptir. Dini yaşayışı ilgilendiren bu meselede, Batı Trakya Türklerinin hakları AİHS ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi gibi uluslararası insan hakları belgelerinde tayin edilen haklarla tam bir uyum içerisindedir. Bununla birlikte Yunanistan hükümeti 1990 yılından itibaren, meşru ve demokratik yollarla seçilmiş Mehmet Emin Aga ve İbrahim Şerif’i tanımayarak doğrudan kendisi atama gerçekleştirmiştir. Yunanistan hükümeti bununla da yetinmemiş, Mehmet Emin Aga ve İbrahim Şerif’i çeşitli takibatlara maruz bırakmak suretiyle Batı Trakya Türklerinin dini özgürlüklerine cebren ket vurmuştur. Batı Trakya Türklerinin yargı çerçevesinde hak arama girişimleri ile sonuçsuz kalmıştır. AİHM, Yunanistan’ın Türk azınlık özelinde adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini tespit etmiştir. Türk azınlığın kabul etmediği müftüler, Yunan devletinin cebri dayatmalarıyla bugün hâlâ görevlerini sürdürmektedir.

Batı Trakya Türklerinin etnik kimliği, 1923’te imzalanan anlaşmanın lafzındaki “Türk” ve “Rum” ifadeleriyle açıkça tayin edilmiştir. Bununla birlikte bugün Yunanistan, Türk azınlığın etnik kimliğini yadsımak suretiyle “Müslüman Yunanlar” oluşturmaya çalışmaktadır. Bu problem Batı Trakya Türk azınlığının dini yaşantısına da yansımış, askerlik hizmeti esnasında hayatını kaybeden Türk azınlık mensuplarının tabutlarının, üzerinde haç işareti taşıyan Yunan bayrağına sarılması meselesi azınlık arasında büyük infiale sebep olmuştur. Bunun dışında Yunanistan geçmişte, Bulgaristan ile arasında bir sözde güvenlik bölgesi oluşturmak suretiyle Batı Trakya Türk azınlığının bir kısmını diğerinden izole etmiş ve bölgede yaşayan, içtimai düzlemde Türk olup hukuken de Batı Trakya Türk azınlığına dahil olan Pomaklar ile Türkler arasında sûni ayrımlar yaratmaya çalışmıştır.

Sonuç

Bugün Yunanistan, statüsü ikili anlaşmalar ve uluslararası hukukun yanında bölgesel bir insan hakları mahkemesi tarafından da tespit edilmiş olan Batı Trakya Türk azınlığının haklarını yok saymakta, varlığını yadsımakta ve yok etmeye ilişkin politikasını sürdürmektedir. Bu politikalar arasında bilhassa vatansız bırakma, dil ile dinin yadsınmasına dair politikalar ve temsilin engellenmesi amacıyla yapılan demografik parçalama stratejileri göze çarpmaktadır. Yunanistan’ın bu tutumu büyük bir insan hakları faciasına sebep olduğu gibi; uluslararası toplumun birincil müesseseleri olan uluslararası hukuk ve diplomasinin ihmal edilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Yunanistan, Trakya ve Balkanlar’da uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye sokmakta ve BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere çeşitli insan hakları belgelerini yok saymaktadır. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede barış ve güvenliğin sağlanması ve gerekirse koruma yükümlülüğünü gerçekleştirmesi açısından, ikili anlaşmalar özelinde haklarının doğması henüz gerçekleşmese de yakın zamanda muhtemel gözükmektedir.